NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ يُونُسَ
حَدَّثَنَا
زُهَيْرٌ
حَدَّثَنَا
الْوَلِيدُ
بْنُ
ثَعْلَبَةَ
الطَّائِيُّ
عَنْ ابْنِ
بُرَيْدَةَ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ مَنْ
قَالَ حِينَ
يُصْبِحُ أَوْ
حِينَ
يُمْسِي
اللَّهُمَّ
أَنْتَ
رَبِّي لَا
إِلَهَ
إِلَّا
أَنْتَ
خَلَقْتَنِي
وَأَنَا
عَبْدُكَ وَأَنَا
عَلَى
عَهْدِكَ
وَوَعْدِكَ
مَا اسْتَطَعْتُ
أَعُوذُ بِكَ
مِنْ شَرِّ
مَا صَنَعْتُ
أَبُوءُ
بِنِعْمَتِكَ
وَأَبُوءُ بِذَنْبِي
فَاغْفِرْ
لِي إِنَّهُ
لَا يَغْفِرُ
الذُّنُوبَ
إِلَّا
أَنْتَ
فَمَاتَ مِنْ يَوْمِهِ
أَوْ مِنْ
لَيْلَتِهِ
دَخَلَ الْجَنَّةَ
(İbn Büreyde'nin) babasından
(rivayet edildiğine göre) Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Her kim sabaha
yahut da akşama eriştiğinde: 'Allahumme Rabbi lâ
ilahe illa ente halaktenî ve ene abduke ve ene alâ ahdike ve va'dike
mesteta'tü, eûzü bike min şerri mâ sana'tü ebû'u bi ni'metîke ve ebû'ü bizenbi
fağfirli innehü lâ yağfirüzzünûbe illâ ente
Meali:
------------
(: Allahım sen
Rabbimsin, senden başka ilah yoktur, beni sen yarattın ben senin kulunum ve
gücüm yeterince ahdin ve va'din üzerindeyim. Yaptığım kötülüklerden sana
sığınırım (üzerimdeki) nimetlerini ve günahlarımı itiraf ederim. Beni affet.
Çünkü günahları ancak sen affedersin)
------------
der de (o günün)
gündüzünde veya gecesinde ölürse (mutlaka) cennete girer."
İzah:
Buhari, Daavat;
Tirmizî, Daavât; Nesaî, istiâze; İbn Mâce, dua; Ahmed b. Hanbel IV. 122, 125,
V. 356.
Buharî'nin rivayetinde
Resulü Zişan efendimizin mevzumuzu
teşkil eden bu hadis-i şerifte öğretilen
istiğfar için "Seyyidül istiğfar (istiğfar dualarının
efendisi)" tabirini kullandığı ifade edilmektedir. Fahr-i kainat
efendimiz bu tabiriyle "nasıl ki bir kavmin reisi o kavmin her türlü
sıkıntılarında başvurduğu bir merci ise bu duada dünyada başı sıkılan, sırtında
taşıdığı günah yüklerinin ağırlığı altında duyduğu sıkıntıdan ve bunalımdan
kurtulmak isteyen kimselerin merciidir" demek istemiştir.
Kıymetli ilim
adamlarımızdan Kamil Miras efendi mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifi
açıklarken şöyle diyor:
"Müellif Buhari,
bu hadisin başlığında Nuh sûresinin dokuzuncu âye-tiyle onu takib eden âyetleri
ve bir de Al-i İmran suresinin yüz otuzbeşin-ci âyetini zikretmiştir ki; Nuh
suresi âyetlerinin mealleri şöyledir:
"Sonra hem ilan
ederek onlara söyledim. Hem gizliden gizliye söy-ledinı onlara... Dedim ki:
Gelin Rabbinizin mağfiretini isteyin. Çünkü o Gaffardır (mağfireti çok boldur,
Rabbimizin mağfiretini dilediğiniz takdirde Allah) üzerinize bol bol yağmur
suyu verir.
Hem Mallarınızı, hem de
oğullarınızı çoğaltır ve size bahçeler yaratır size ırmaklar akıtır."[Nuh
9-12]
Bu sure-i şerifede
bildirildiği üzere Nuh'un kavmi Vedd, Süva, Yegus, Ye'ûk, Nesr adlarında bir
takım hayvanları temsil eden putlara taparlardı. Hz. Nuh, kavmini bunlardan men
edip yalnız Allah'a ibadet ve ona itaat etmelerini tebliğ ve gece gündüz bu da'vetle
meşgul olduysa da bir türlü müessir (etkin) olamamıştı. Rivayete göre bunun
üzerine Cenab-ı Hak, Nuh'un kavminden kırk sene yağmuru esirgedi. Kadınlarını
da kısır bıraktı. Bunun üzerine Hz. Nuh tercümesini sunduğumuz ayetlerde haber
verildiği üzere kavmine istiğfar etmelerini ve bu suretle kendilerine yağmur
ve evlad ihsan olunacağını ve bu sayede refah ve saadete kavuşacaklarını
tebliğ etti. Bununla da uyanmadıklarından kendilerine tufan alameti
gönderildi.
Müellif Buhari, Hz.
Nuh'un isyankâr kavminin vaziyetine tercüme ettiğimiz âyetlerle işaret
ettikten sonra da Muhammed ümmetinin dua ve istiğfar hakkındaki mütaveatkârâne
hallerini tasvir eden Ali İmran suresinin şu mealdeki âyetini zikretmiştir:
"Ve bir günah
işledikleri veya nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı anarak hemen
günahlarının bağışlanmasını isterler, hem de işledikleri günahda bile bile
ısrar etmezler."[Al-i İmran 135]
Bu iki sureden
meallerini sunduğumuz âyetlerde istiğfarın yüksek fazileti tebliğ bu vurulmuş
tur. Bilhassa, Nuh suresinde istiğfarın herşeyin elde edilmesine vesile olduğu
bildirilmiştir.,
Sa'lebî'nin beyanına
göre Hasan-ı Basrî hazretlerine birisi gelerek fakirliğinden şikayet etmiş.
Hazret ona "Allah'a istiğfar et" diye cevap vermiş. Başka birisi de:
Dua buyursanız da Allah bir oğul verse diye rica etmiş. Hz. îmam buna da:
"Allah'a istiğfar et" demiş. Bir başkası daha gelerek kuraklıktan
bahçesinin kuruluğundan şikayet etmiş. Buna da: İstiğfar et, tavsiyesinde
bulunmuş.
Mecliste hazır
bulunanların Hasan-ı Basri Hazretlerine: "Ey Ustâd! Türlü şikayet ve başka
başka dileklerde bulunanların hepsine de aynı tavsiyede bulundun, demeleri
üzerine Hz. İmam - Ben bunu kafamdan atıp söylemedim. Nuh aleyhisselâm türlü
âfet ve zaruretlere müptela olan kavmine bunlardan kurtulmaları için
"Rabbinize istiğfar ediniz" dediği Kur'anda hikayet buyurulduğundan
mülhem olarak ben de bana müracaat edenlerin hepsine istiğfar etmelerini
tavsiye ettim" buyurmuştur ki; Hz. İmanın bu içtihadı bizim için de ibret
alınmağa değer mahiyettedir ve her türlü sıkıntılı zamanlarımızda istiğfar
ederek arınmak ve her çeşit maksadımızın husulü için Rabbimize müracaat etmek
gerektir...
Pek ziyade mesûr olan
bu istiğfar duası vaktiyle taşraların büyük camilerinde perşembe gibi eyyam-i
mübarekede ikindi namazından sonra imam tarafından cemaatle birlikte okunurdu.
Ne güzel adet idi."
Şârih İbn Battal'ın
açıklamasına göre metinde geçen "gücüm yettiğince ahdin ve va'din
üzerindeyim" cümlesindeki ahd'den maksat: "Alla-hın insan neslini
yaratmadan önce onları Adem aleyhisselamm sulbünden zerreler halinde çıkarıp:
"Ben sizin Rabbiniz değil miyim?"[A'raf 172] şeklinde bir soru
yönelterek onlardan: "Evet Rabbimizsin" cevabını almak suretiyle
kendinin Rabb; onların da kullar olduğuna dair onları şahid tutup kendilerinin
de bu şahidliklerinde sabit kalacaklarına dair aldığı söz ve ahiddir. Yine aynı
cümlede geçen "va'd" sözünden maksat ise; Allah (c.c.) hazretlerinin
Rasulü zişan efendimizin diliyle kullarına verdiği "Şirk koşmadan
farzlarını yerine getiren kimseyi cennetine koyacağına" dair verdiği
sözdür.
Buharî, cenaiz,
istikrad, bedu'l-haik, rikak, istizan, tevhid; Müslim, iman , zekat; Tirmizî
iman; Nesâî, eihad, İbn Mâce, zühd; Ahmed b. Hanbel, II, 426, IV, 345, 346, V,
152, 159, 161-162, 240-241, 416, 419, 423.
Hattabi'ye göre bu
kelimelerle kasd edilen, kulun Allah'a bütün samimiyetiyle inanıp bu inancına
uygun olarak, gücünün yettiğince kulluk görevini yerine getirmeye kararlı
olduğunu itiraf etmesidir.
Hadis-i şerifte
istiğfar duasının biri sabah biri de akşam olmak üzere günde iki vakitte
okunacağı ifade edilmektedir ki, hadisin bab başlığı ile ilgili kısmı
burasıdır.
Fahr-i kâinat
efendimiz, ümmetine öğretmek üzere çok çok istiğfar etmiş ve: "Vallahi
ben günde yetmiş defadan fazla Allah'a tevbe ve istiğfar ederim"[Buharî
Daavât] "Amel defterinde bol bol istiğfar bulunan kimseye müjdeler
olsun"[İbn Mâce, edeb] buyurmuştur.